Çocuk saÄŸlığı ve Hastalıkları uzmanı, büyüme-geliÅŸme takibi, beslenme, enfeksiyon hastalıkları ve alerjik hastalıklar gibi çocuklarda sık görülen hastalıkların tanı ve tedavisiyle ilgilenmekteyim.
​

Uzm.Dr.Huri AydoÄŸan
Çocuk SaÄŸlığı ve Hastalıkları Uzmanı
-Hakkımda-
1980 yılında yazın son gününde İstanbul Zeynep Kamil Hastanesi’nde doÄŸdum. ÇocukluÄŸumdan beri doktor olmayı çok isterdim. İstanbul Anadolu Lisesi sonrası Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni tam burslu okudum. Tıp fakültesini bitirdikten sonra Kartal Lütfi Kırdar EAH de 1 yıl nörolojide asistan hekim olarak eÄŸitim aldım. Sonra çocuk hekimi olmayı daha çok istediÄŸimi farkettim ve görevimden istifa edip yeniden TUS’ a girdim . Ümraniye EÄŸitim ve AraÅŸtırma Hastanesi’ndeki çocuk saÄŸlığı ve hastalıkları serüvenim baÅŸladı. Uzmanlığımı aldıktan sonra benim için ikinci uzmanlık eÄŸitimi gibi geçen Yakacık Kadın DoÄŸum ve Çocuk Hastanesi’nde iki yıl çalıştım. Buradaki görevimden sonra baÅŸladığım Acıbadem BaÄŸdat Tıp Merkezi’nde on yıl çalıştıktan sonra kendi kliniÄŸimi açmaya karar verdim.
İki erkek çocuk annesiyim, evliyim ve çocuklarla çalıştığım için çok mutluyum :)

-KliniÄŸimiz-




-İlgili Makaleler-
SIK GÖRÜLEN ÜST SOLUNUM YOLU HASTALIKLARI
Bu yıl kendi hastalarım arasında gördüğüm en sık görülen solunumyolu enfeksiyonu etkenleri Strep A ve İnfluenza A. Bunları RSV ve adenovirüs takip ediyor.Her yıl daha çok anaokulu gurubu çocuklarda solunumyolu enfeksiyonu görülürken bu yıl diğer yaş guruplarında da farkedilir bir artış sözkonusu. Çocukların sıklıkla hasta olmalarının sebebi, bu bakteri ve virüslerin hepsinin aynı zamanda yaygın olması. Daha net olursak çocuklarımız biri biterken diğerini kapıyor ve tekrar tekrar hasta olurken sanki hiç iyileşmiyor gibi görünüyor. Bu yıl sıklığı artan bu enfeksiyonlarda özellikle influenza A biraz daha zorlayıcı geçiyor . Strep A hem üstsolunumyolu hem de döküntülü bir hastalık olan kızıla daha sıklıkla sebep olmakta. RSV de ise zamanlama ve sıklık açısından yine bir artış söz konusu. İnfluenza A risk guruplarındaki insanlarda ciddi enfeksiyon riski taşımakta,zatürre, bronşit, sinüzit, orta kulak iltihabı ve nadiren beyin ve sinir sisteminde hasar oluşması, kalp kası hasarı gibi ciddi tablolara neden olabilmektedir . RSV özellikle 1 yaş altındaki hastalarımızda hastaneye yatış ve solunum sıkıntısına sebep olarak yoğun bakım ihtiyacına sebep olabilmektedir. Strep A her yaş gurubunda hastalık yapabildiği gibi özellikle 3-15 yaş arası çocuklarda kızıl, akut romatizmal ateş (halk arasında kalp romatizması da denir) ve glomerulonefrit ( ciddi bir böbrek hastalığı) geçirmelerine sebep olabilir. Ancak Strep A nın neden olduğu bu önemli hastalıkların çok önemli bir kısmı erken tanı ve uygun antibiyotik tedavisiyle önlenebilmektedir. Ancak tanı ve tedavide geç kalınırsa ölümlere de sebep olabilmektedir. Bu hastalıkların belirtileri birbirine benzemektedir, muayene ederek kısmen ayırtedilebilir, örneğin, strep A da özellikle boğaz ağrısı,ateş ve bademciklerde kızarıklık, İnfluenza da yüksek ateş, baş ağrısı ve kas ağrıları, RSV de öksürük,hırıltı, burun akıntısı, adenovirüste boğaz ağrısı, öksürük, ateş, gözlerde kızarıklık bazen de ishal kusma görülebilmektedir. Ayırt etmenin en iyi yolu solunumyolundan alınan örneklerle yapılan hızlı testlerle muayene bulgularını birleştirmektir. Özellikle 15 yaş altında bu saydığım bulguları olan hastalar mutlaka hekim kontrolünden geçmelidir.
Çocuklarda AteÅŸ
Bu yıl kendi hastalarım arasında gördüğüm en sık görülen solunumyolu enfeksiyonu etkenleri Strep A ve İnfluenza A. Bunları RSV ve adenovirüs takip ediyor.Her yıl daha çok anaokulu gurubu çocuklarda solunumyolu enfeksiyonu görülürken bu yıl diğer yaş guruplarında da farkedilir bir artış sözkonusu. Çocukların sıklıkla hasta olmalarının sebebi, bu bakteri ve virüslerin hepsinin aynı zamanda yaygın olması. Daha net olursak çocuklarımız biri biterken diğerini kapıyor ve tekrar tekrar hasta olurken sanki hiç iyileşmiyor gibi görünüyor. Bu yıl sıklığı artan bu enfeksiyonlarda özellikle influenza A biraz daha zorlayıcı geçiyor . Strep A hem üstsolunumyolu hem de döküntülü bir hastalık olan kızıla daha sıklıkla sebep olmakta. RSV de ise zamanlama ve sıklık açısından yine bir artış söz konusu. İnfluenza A risk guruplarındaki insanlarda ciddi enfeksiyon riski taşımakta,zatürre, bronşit, sinüzit, orta kulak iltihabı ve nadiren beyin ve sinir sisteminde hasar oluşması, kalp kası hasarı gibi ciddi tablolara neden olabilmektedir . RSV özellikle 1 yaş altındaki hastalarımızda hastaneye yatış ve solunum sıkıntısına sebep olarak yoğun bakım ihtiyacına sebep olabilmektedir. Strep A her yaş gurubunda hastalık yapabildiği gibi özellikle 3-15 yaş arası çocuklarda kızıl, akut romatizmal ateş (halk arasında kalp romatizması da denir) ve glomerulonefrit ( ciddi bir böbrek hastalığı) geçirmelerine sebep olabilir. Ancak Strep A nın neden olduğu bu önemli hastalıkların çok önemli bir kısmı erken tanı ve uygun antibiyotik tedavisiyle önlenebilmektedir. Ancak tanı ve tedavide geç kalınırsa ölümlere de sebep olabilmektedir. Bu hastalıkların belirtileri birbirine benzemektedir, muayene ederek kısmen ayırtedilebilir, örneğin, strep A da özellikle boğaz ağrısı,ateş ve bademciklerde kızarıklık, İnfluenza da yüksek ateş, baş ağrısı ve kas ağrıları, RSV de öksürük,hırıltı, burun akıntısı, adenovirüste boğaz ağrısı, öksürük, ateş, gözlerde kızarıklık bazen de ishal kusma görülebilmektedir. Ayırt etmenin en iyi yolu solunumyolundan alınan örneklerle yapılan hızlı testlerle muayene bulgularını birleştirmektir. Ateş vücudumuzun bağışıklık sistemine karşı yapılan bir etkiye cevap olarak vücut sıcaklığının yükselmesidir. Kendi kendini sınırlayan, viral enfeksiyonlardan ciddi bakteriyel enfeksiyonlara veya sistemik bir hastalığa karşı oluşmuş bir bağışık yanıta kadar geniş bir aralıktaki uyarıların bir belirtisi olabilir. Hastalık belirtisi olarak ateş pediyatrik muayene nedenlerinin yaklaşık %30 kadarından sorumludur. Ateş termoregulatör yetmezlik nedeniyle vücut ısısının yükselmesi olan hipertermiden ayrılmalıdır.Çevre ısısının yüksek olması,aşırı ısı üretimi veya ısının vazodilatasyon veya terleme ile düşürülememesi hipertermiye neden olabilir.Çocuklar sıcak bir günde kapalı bir arabada bırakıldıklarında ciddi hipertermi ortaya çıkabilir. Ateşin aksine hipertermi patolojik düzeylere kadar ısı yükselmesine ve doku zedelenmesine hatta ölüme neden olabilir. Normal vücud ısısı sabah erken saatlerde 36 0 C , öğleden sonra 37,5 0 C arasında değişir. Ateş tanımında 37,2 0 C’nin üzeri, kulaktan ve ağızdan 37,5 0 C’ nin üzeri, rektal 38 0 C’ nin üzeri ateş olarak kabul edilir. Dokunmayla ısının algılanması gerçek ateşin güvenilir bir göstergesi değildir. Çocuklarda ateş değerlendirilirken hastanın yaşı önemlidir. Çünkü yaş çocuğun bağışıklık sisteminin yeterliliğini gözterir. Ayrıca hangi enfeksiyon ajanının olası olduğunu belirler ve tedaviye yön verir. Üç aydan küçük bebeklerde ateş olma olasılığı düşüktür çünkü bağışıklık sistemleri yetersizdir. Bu yaş gurubunda tanı ve tedavide agresif yaklaşım uygundur. Üç ay – üç yaş arasındaki çocuklar sıklıkla ateşle gelirler.Çünkü bu yaş gurubu sayısız enfeksiyöz ajanla ilk kez karşılaşmaktadır. Bu hastalarda klinik değerlendirme daha kolay ve güvenilirdir. Ancak bu hastalar da bile ciddi bakteriyel enfeksiyon riski altındadır. Bunların arasında sepsis, menenjit, septik artrit, osteomiyelit ve pnömoni de vardır. Üç yaştan sonra çocuklar bakteriyemi riski açısından en düşük risk altındadır.Ciddi bakteriyel enfeksiyon genellikle muayenede belli olur. Ateşin süresi 7 – 10 günden fazlaysa uzamış ateş olarak kabul edilir. Bu kadar uzun süren ateşte neden bilinmiyorsa buna ‘’nedeni bilinmeyen ateş’’ denir.Uzamış ateş ve nedeni bilinmeyen ateş için derinlemesine araştırma yapılmalıdır. Ateşin her yaş gurubunda en sık görülen nedeni enfeksiyondur.Viral hastalıklar yani virus kaynaklı hastalıklar buna en fazla neden olanlardır ve böyle enfeksiyonların çoğu kendi kendini sınırlar. Ateş şikayetiyle gelen bir çocukta neden belirlenememişse kaynak olarak idrar yolları değerlendirilmelidir. 3 ay ve 3 yaş arasındaki çocuklarda toplumdan alınan enfeksiyonlar en sık ateş nedenidir. 3 yaşından büyük çocuklarda bakteriyemi (bakteri veya toksinlerinin kana karışmasıyla ateş ve titreme ile seyreden klinik durum) riski oldukça düşer.enfeksiyonları daha iyi sınırlarlar. Okul ve sosyal alanlarda bulunarak toplumdan kazanılan enfeksiyonları alırlar. Uzamış nedeni bilinmeyen ateş de ise hastaların %50 sinde neden yine enfeksiyonlardır. Kollajen vasküler hastalıklar ve neoplazmlar diğer önemli nedenlerdir. Ateşli çocukları değerlendirirken ilk olarak ciddi hastalığı olan çocukları önemsiz akut hastalığı olan çocuktan ayırmak çok önemlidir. Ikinci hedef ateşten sorumlu olan sebebi bulmaktır.Çocuklarda ateşe neden durumların çoğuna iyi bir anamnez ve fizik muayene ile tanı konulabilir. Çocuğun oyun oynayıp oynayamaması enfeksiyonun ciddiyetini gösterebilir.İdrar yolu enfeksiyonu olan çocuklar ateşleri yüksek olsa da tipik olarak oyun oynarlar. Çocukta özel bir enfeksiyon bulunduğunda bunun tekrarlayan bir enfeksiyon olup olmadığının belirlenmesi önemlidir.Çocukta tekrarlayan enfeksiyonlar varsa altta yatan bir bağışıklık sistemi yetersizliği (immün yetmezlik) olabilir. Büyüme geriliği de bunu destekler. Ateşin kendisinin tedavisi tartışmalı bir konudur. Hipertermi fiziksel soğutmayla vücut ısısının düşürülmesiyle tedavi edilebilir ancak ateşin enfeksiyonla mücadelede önemli bağışıklık işlevi bulunabilir. Ateş bağışıklık sisteminde rol oynayan nötrofillerin göçünü kolaylaştırır, T hücre çoğalmasını teşvik eder ve interferon salınımını arttırır. Ateşin rhinovirus (en sık üstsolunumyolu enfeksiyonuna neden olan virus) ve varicella (suçiçeği) ‘ya bağlı enfeksiyon süresini uzattığı gösterilmiştir. Ama ateşin olması ebeveynleri telaşlandırır.Çocuk bakımından sorumlu kişilerin %91’nin ateşin zararlı etkileri olabileceğine, %85’ninse ateşin çocuk için tehlikeli olduklarına inandıkları bildirilmiştir. Bu yanlış kavramlarla ilgili olarak ebeveynlerin eğitilmesi ateş tedavisinin önemli bir parçasıdır. Vücuttaki bir olaya karşı cevap olarak ateş,hidrasyon devam ettiği (sıvı kaybı olmadığı) sürece benign sınırlar içinde kalan ve fizyolojik olarak kontorl edilen bir cevap gibi görülmektedir. Hafif ateşte çocuğun giysileri çıkarılmalı, bol sıvı verilmeli, ortam ısısına (25 0 C’nin altında) dikkat edilmelidir, ateşdüşürücü verilmesine gerek yoktur. Ancak yüksek ateşte ek olarak ateşdüşürücü verilebilir. Ateşdüşürücüler hastayı rahat ettirir ve kendilerini iyi hissetmelerini sağlar. Her dört saatte bir kilogram başına doz ayarlanarak oral veya rektal parasetamol ve her 6-8 saatte bir yine kilogram başına doz ayarlanarak ibubrofen kullanılabilir. Alkol pansumanı akut zehirlenme yapabileceği için asla önerilmez. Suyla pansuman vücut ısısını anlamlı derecede düşürmez ancak ateş düşürücülerle beraber uygulandığında vücut ısısının düşme hızını arttırabilir ama aynı zamanda hastanın rahatsızlık hissini arttırır. Beş yaşından küçük çocukların %2-4’ünde febril nöbet (ateşli havale) ortaya çıkar.Bu nöbetler genellikle iyi karakterlidir. Febril nöbetlerin önlenmesinde ateş düşürücülerle tedavinin etkili olduğunun kanıtı yoktur. Ateş nöbet bozukluğu olan çocuklarda nöbet eşiğini düşürebilir. Nöbetler atipikse ve tekrarlıyorsa nöbet bozukluğu düşünülmelidir. EEG çekilmesi ve nöroloji kontrolü önerilir. Ateş genellikle kendi kendini sınırlar ve sekel bırakmadan düzelir. Ateşe neden olan hastalık ise zamanında tedavi edilmezse ve hastalık süreci ciddi ise önemli sekeller kalabilir. Antibiyotik tedavisine rağmen ateş inat ederse çocuk komplikasyonlar açısından değerlendirilmelidir. Örneğin farenjit tedavisi sırasında birlikte seyreden mononükleozis gibi viral enfeksiyonlar vardır. En iyi sonuçlar için erken tanı şarttır. Hastalığın tedaviye cevap verip vermediğinin belirlenmesi için ateşli çocukta izlem şarttır. Çocuk tedaviyle düzeliyorsa tedavi sonu için de bir kontrol yapılmalıdır. Ateşli çocuğun iyileşmesi yakından izleniyorsa komplikasyon ve tanı atlama ihtimali en aza iner.
Zeka GeliÅŸimi
Bir çocuğun zeka gelişiminin sağlıklı olabilmesi için öncelikle annesinin hamileliğin ilk günlerinden itibaren beslenme ve uyku düzenine dikkat etmesi, stresten uzak durması gerekir. Anne adayı özellikle süt, yumurta ve et gibi proteinden zengin besinler ve balık tüketmelidir.Balıkta bulunan omega 3 yağ asitleri, folik asit, kalsiyum, fosfor beyin ve sinir sistemi gelişimi için çok önemlidir. Doğum uygun koşullarda yapılmalıdır. Doğum anında oluşabilecek bazı durumlar ( çocuğun bir süre havasız kalması gibi ) beyin gelişimini olumsuz etkiler. Doğum sonrası bebeğin topuğundan kan alınarak özellikle zekayı direkt olarak etkileyen hipotiroidi ( tiroid bezinin çalışmaması ) ve bazı metabolik hastalıklar için test yapılıp önlem alınması da gerekir. Çocuklar beyin gelişiminin %80'ini ilk 5 yaşta tamamlar. Zeka gelişimi için genetik potansiyelin uygun olması,çocuğa yoğun uyaran verilmesi (çevresel faktörler) ve beslenme düzeniyle beraber bir bütündür. Çocuğun anne ve babasından gördüğü sevgi,ilgi,karşılıklı etkileşim ve onlara karşı duyduğu güven duygusu zeka gelişiminde etkilidir. Beyinde bulunan milyonlarca nöronun birbiriyle yaptığı bağlantılar zekayı oluşturur.Zekayı artıran yani nöronlar arası bağlantıları artıran en önemli faktör karşılıklı etkileşimdir.uyaranın karşılıklı olması gerekir. Bir oyuncak veya ekrandan gelmesi aynı etkiyi sağlamaz. Bir diğer önemli faktör de anne sütüdür. Anne sütü hem içeriği hem de bebeğin emerken anne ile göz teması kurması, anneye dokunması, beyindeki kan akımını ve nöronlar arası bağlantıları artırır. Ayrıca emzirirken annenin bebeğiyle konuşması,daha ileri aylarda mimikler de kullanarak şarkı söylemesi, kitap okuması ve sohbet etmesi de zeka gelişiminde etkilidir. Bunların yanısıra 0-2 yaş arası TV izlettirilmemesi, uykunun düzenli olması, yaşına uygun oyunlar oynaması,1 yaş civarında dokunarak öğrenmesine izin verilmesi de önemlidir.Ebeveynler bazen hijyen kaygısıyla dokunarak öğrenmeye engel olabilirler. Çocuğa zarar vermeyecek güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde dokunmasına izin verilmelidir. Çocuğun beslenmesinde doğal yiyecekler tercih edilmeli, koruyucu, katkı madde içeren hazır gıdalardan kaçınılmalıdır. Özellikle demir eksikliğinden kaynaklanan kansızlık da zeka gelişimini etkiler. Demir eksikliğinden korunmak için beslenme alışkanlıkları içinde kırmızı et, mevsim yeşillikleri ve pekmez olmalıdır.Omega 3, omega 6 ve esansiyel yağlar da beyin gelişimini desteklemek için beslenmede önemli bir yer tutar. Bu yağlar başta balık olmak üzere ceviz,badem gibi kuruyemişler, yumurta, zeytin ve zeytinyağında bulunur. Ayrıca çocuğun yaşına, fiziğine uygun bir seçtiği bir sporu düzenli olarak yapması hem fiziksel gelişimini hem de beyin gelişimini destekler, hafızayı güçlendirir. Tabiki genetik faktör zekayı belirleyen en önemli etkendir. Ancak uygun beslenme ve etkili uyaranlar ( çevresel faktörler ) uygun olmadığı sürece çocuk genetik mirasınının tamamını kullanamayabilir.
Tuvalet EÄŸitimi
Temel olarak çocuk hazır olmadıkça tuvalet eğitimine başlanmamalıdır. Çocuğun bu eğitime hazır olup olmadığının belirlenmesi için bazı yetenekleri kazanması gerekir. Bunlar: 1-Mesanenin fizyolojik olgunluğunun belirtileri: büyük miktarlarda idrar yapmak, birkaç saatliğine kuru kalmak, işeme ihtiyacının farkında olmak. 2-Motor gelişim:yürüyebilme,oturabilme. 3-Bilişsel gelişim: dil becerileri ve iletişim çabası. 4-Sosyal beceriler :giyinme,soyunma,taklit. Gelişimin bütün bu yönleri aynı zamanda olgunlaşmaz, bu nedenle 2 yaş öncesi tuvalet eğitimine başlanmaması uygun olur. Bazı çocuklarda bu olgunlaşma daha erken olur, belirli bir eğitime gerek kalmadan çocuk, idrar ve dışkısınıhaber vermeye başlar. Bunların yanısıra çocuğun mizacı da tuvalet eğitimini etkileyecektir. Tuvalet eğitimine başlarken çocuğa tuvalet sürecini anlatmak, tanıtmak gerekir. Anne veya babanın çocuğuyla birlikte tuvalete gitmesi, hatta kakasını göstermesi ve bunun korkulacak bir şey olmadığının anlatılması,tuvaleti tanıtması önemlidir . Mümkünse çocukla birlikte hatta onun seçeceği, bir tuvalet aparatı, bu lazımlık veya mevcut tuvalete takılan bir adaptör alınmalıdır. Çocukla birlikte tuvalete oturulabilir, sevdiği oyuncağını yanına almasına izin verilebilir. Bu süreçte hemen tuvalete çiş veya kaka yapması beklenmemelidir. Oturduğu tuvalet aparatında ayakları yerden kesiliyorsa mutlaka ayakaltına destek konulmalıdır. Ayağın zemine değmesi hem güven duygusu oluşturur hem de mesane ve bağırsakların boşalmasına yardımcı olur. Tuvalet eğitiminin verileceği ortam ve zamna önemlidir.Çocuk, anne için uygun olan bir zamanda değil ,kaka ve çişinin gelebileceği zamanlarda tuvalete oturtulmalıdır. Ebeveynler , çocuğun rutin yaşamını izleyerek uygun zamanı ayarlayabilirler. tuvalete götürürken koşullanma olması için çiş,kaka gibi bazı kelimeler tekrarlanabilir. Çocuk tuvalette kısa süre oturtulmalıdır. Eğer başarılı olunursa bu başarıyı destekleyici bir tutum alınmalıdır. Tuvalet alışkanlığı kolayca öğretilemezse , bu başarısızlık olarak değerlendirilmememli ve çocuğu kabul etmiyormuş, ona küsülmüş, kızılmış gibi bir davranış göstermekten kaçınmalıdır. Çocuğun tuvalet zamanları belli olmuyorsa sabah kalkınca , akşam üstü, akşam yatmadan önce, öğlen uykusundan önce gibi belirli zamanlarda denenebili. Önceleri çocuk oturağa günde 4-5 defa oturtulabilir, aralıklar sonradan genişletilebilir. Tuvalet eğitiminde acele ediliyormuş veya ısrar ediliyormuş gibi hissettirilmemelidir.Her zaman sakin yaklaşılmalıdır. Tuvalete gitmenin doğal bir süreç olduğunu hissetirin. Evin içinde günlük hayatta tuvalet eğitimi ile ilgili çok konuşmayın. Su içmek, yemek yemek gibi tuvalet yapmanın da günlük bir olay olduğunu anlatın. Tuvalet eğitimi verilirken temizlik ve hijyen ve konusunda da eğitim vermek gerekir. Tuvaletini tamamladıktan sonra nasıl silinmesi,temizlenmesi gerektiği, tuvalet kağıdı kullanımı ve sifonu çekmesi öğretilmelidir. El yıkama alışkanlığı mutlaka kazandırılmalıdır. İlgisini çejecek renkli ve sevdiği çizgi film karakterinin resminin olduğu sabunlar kullanarak çocuğu teşvik edebiliriz. Erken tuvalet eğitimi (2 yaş altı) kronik kabızlık ve enkoprezise (dışkı kaçırma) neden olabileceği için bundan kaçınılmalıdır. Ayrıca daha sonraki dönemlerde güven kaybı, içine kapanıklık ya da aşırı mükemmeliyetçilik gibi psikolojik sorunlara da neden olabilir. Anne ve babaların dikkat etmesi gereken ana faktör çocuğun hazır olmasıdır. Çocuklar çişini ve kakasını yapmadan önce ebeveynleriyle ilişki kurup kısa bir süre tutabiliyorlarsa , bu hazır oldukları anlamına gelir. Tuvalet eğitimi süreci pozitif pekiştirme ve düzenli tuvalet zamanlarından oluşur. Tuvalet eğitimi sürecinde tuvalete oturma korkusu veya bez kullanılmadığı dönemlerde yaşanan kazalar gibi küçük engeller sakin ve anlayışlı bir şekilde karşılanmalı ve destek verilmelidir. iPhone’umdan gönderildi
Çocuklarda Vitamin Kullanımı
Vitaminler vücutta büyüme,gelişme,enerji kullanımı ile yeni hücre ve dokuların yapımı için gerekli olan besin maddeleridir. Minarallerle birlikte vitaminler, organizmada çok sayıda biyokimyasal ve fizyolojik olaylara katılarak vücudun normal fonksiyonlarını yerine getirmesinde rol oynamaktadırlar. En sık hangi yaşta vitamine ihtiyaç duyuyorlar Çocuklarda büyümenin hızlı olduğu 0-2 yaş, 5yaş ve adolesan dönemde (10 yaştan itibaren) vitamin ve mineral ihtiyacı artar. En çok hangi vitaminlere gereksinimleri var? Neden? Demir,iyot,folat,kalsiyum,D vitamini, B12 vitamini,A vitamini eksikiği sık görülür.Bunun nedeni öğün atlama, aburcubur yeme,sebze ve meyveyi yeteri kadar tüketmemektir. Çocuklarda vitamin eksikliği sık görülen bir sorun mu? Çocuklarda vitamin eksikliği çok sık görülmemekle birlikte, belirli yaş dönemleri, bazı hastalıklar ve bazı ilaçların uzun süreli kullanımı sonrası belirli vitaminlerde eksiklik görülebilmektedir. En sık hangi vitamin eksikliği görülüyor? Neden? Bu vitamin eksiklikleri ne tür sorunlara yol açıyor? En sık D vitamini eksikliği görülmektedir. Bunun da en sık nedenleri arasında aşağıdaki maddeleri sayabiliriz: -Yalnızca anne sütü ile beslenme(özellikle güneş ışığına yeterince maruz kalmamış annelerin bebeği) -Koyu tenli bebekler -Güneş ışığına yeterince maruz kalmayan bebekler -Vejeteryan beslenme -Bazı ilaçların kullanımı (epilepsi ve mantar ilaçları gibi) -Bağırsaklarda emilim bozukluğu olması (malabsorbsiyon) -Steroid kullanımı (uzun süreli ve yüksek doz) D vitamini eksikliği: Kemik metabolizmasındaki rolü nedeniyle kemik gelişimini olumsuz yönde etkiler.Ayrıca Dvitamininin bağışıklık sistemini de etkileyerek sık üstsolunumyolu enfeksiyonundan,besin alerjisi,astım,tip1 diyabet ve bazı kanserlerden korumaktadır. A vitamini eksikliği: Sık ishal geçirenlede, bağırsaklarında malabsorbsiyon(emilim bozukluğu) olanlarda,düşük diyetsel yağ veya protein alımı olanlarda yani yetersiz beslenmede görülür. Belirtileri: Gece körlüğü,fotofobi(ışıktan kaçınma), konjonktivit (gözde konjonktivada iltihap),efizyal kemik oluşunda sorunlar,defektif diş minesi,mukoz membranların ve cildin keratinizasyonu,büyüme geriliği,enfeksiyon direncinde bozulma görülür. B12 EKSİKLİĞi:Anemi,güçsüzlük,yorgunluk, büyüyememe,huzursuzluk, solukluk,ishal,kusma yapabilir. Folik asit eksikliği:Anemi,bozuk bağışıklık sistemine neden olur. C vitamini eksikliği:Skorbüt( halsizlik,dişeti kanaması ve iltihabı) ve yetersiz yara iyleşmesi.Ciddi derecede eksiklik iskelet kaslarının dejenerasyonu,kalp büyümesi,kemik iliği baskılanması,böbreküstü bezinde küçülme,körelme görülür. AİLELERİN ÇOCUKLARINA miGELİŞİGÜZEL VİTAMİN TAKVİYESİ SIKÇA GÖRÜLEN BİR DURUM MU?En sık hangi vitamin takviye ediyorlar? Sosyokültürel düzeye göre değişen bir durum bu.Benim kendi gözlemlerime dayanarak sosyokültürel düzeyi düşük olan aileler çocuğun yeterli beslenip beslenmemesine,gelişim durumuna bakmaksızın vitamin takviyesi kullanma eğilimindeler.Oysa daha yüksek sosyokültürel düzeydeki alileler hekime danışmadan kullanmayı tercih etmemekteler. En sık verilen vitamin takviyesi ise genelde multivitaminler. Çocuklara hekime sormadan vitamin takviyesi yapılmalı mı? Hayır yapılmamalı. Normal büyüyen, sağlıklı beslenen çocuklarda vitamin takviyesine ihtiyaç yoktur. Gelişigüzel vitamin takviyesi nelere yolaçabiliyor? Özellikle yağda çözünen vitaminlerinin (A, D ,E ve K vitamininin) aşırı depolanması sonucu bazı klinik belirtiler ortaya çıkmaktadır. Avitaminin aşırı alımına bağlı:anoreksi( aşırı iştahsızlık), yavaş büyüme,vcildin kuruyup çatlaması,karaciğer ve dalağın büyümesi,terleme ve uzun kemiklerde ağrı, artmış kafaiçi basıncı,alopesi(kellik), karotenemi (deride sararma) Dviamini fazlalığı:Bulantı,ishal,kilo kaybı,polüri(sık idrara çıkma),noktüri (gece idrar yapma), kalp,böbrek,kan damarları,bronş,mide gibi yumuşak dokuların kalsifikasyonu (kalsiyum birikimine bağlı kireçlenme) Diğer vitaminlerin toksik etkisi çok nadir görülmektedir. Multivitamin Desteği kimlere verilmelidir: -Kötü sosyoekonomik düzey, -İştahsızlık -Kurşun zehirlenmesi -İki yaş altı büyüme geriliği olanlar -Güneş ışığına yeteri kadar maruz kalmayanlar -Bağırsakta emilim bozukluğu olanlar -Kilo kaybı olanlar ve vejetaryen diyet yapanlar
Anne Sütü'nün Önemi
Bütün hayatı boyunca çocuğunuz için yapabileceğiniz, onu hem duygusal hem de fiziksel açıdan emzirme kadar derinden etkileyecek neredeyse başka hiçbir şey yoktur. Emzirme annenin kendi bedeni için de önemlidir.Bebeğin sağlığının anne sütünden etkilenmeyen tek bir yönü bile yoktur. Bebek için hiçbir alternatif gıda maddesi sizin bedeninizin yarattığı sütün yakınından bile geçemez. Anne sütünde henüz keşfedilmemiş veya adlandırılmamış olanlar da dahil, bebeğinizin bedeninin ihtiyaç duyduğu her vitamin, mineral ile diğer besin elementleri bulunmaktadır ve anne sütü bebeğin gereksinimlerindeki algılanması zor değişikliklere cevap verebilmek için öğün, gün ve yıl süresince değişir.Anne sütüne özgü olan canlı hücreler, bebeğin hala olgunlaşmakta olan sistemindeki zararlı bakterilerin ve virüslerin büyümesini önler. Anne sütünde ayrıca interferon ve interlökinler gibi güçlü antienfektifler de bulunur. Bebekler, anne sütü almadığında çok daha fazla enfeksiyon hastalığı, alerji ve diş sorunuyla karşılaşabilir. Bebeğin doğduktan sonraki ilk günlerde salgılanan '' kolostrum '' adı verilen süt, yüksek oranda '' immünglobülin A '' salgısı içerir. Bu allerjik hastalıklara neden olabilecek proteinlerin ve mikropların geçişine karşı korumak üzere bebeğin bağırsaklarını kaplayan antienfektif bir ajandır. Yine anne sütünde bulunan '' pankreas salgısı tripsin inhibitörü (PSTI)'' bebeğin bağırsağını koruyan ve iyileştiren bir maddedir. Kolostrumda anne sütüne göre yedi kat daha fazla bulunur. Bebekler, kendi öğününü ihtiyaçlarına uyacak şekilde düzenleyebilir. Eğer susamışsa kısa emer ve daha sulu ve az yağlı bir süt alır. Karnı açsa göğüste daha uzun süre kalıp, daha güçlü emerek yüksek kalorili yağdan zengin sütü daha çok alır. Bir büyüme atağındaysa her zamankinden daha çok emer ve bir sonraki emmede daha fazla süt salgılanır. Daha az emerse süt salgısı azalır. Yürüme dönemi geldiğinde ,daha fazla bağışıklık faktörü salgılanır. Örneğin dış ortamdan ağzına bir mikrop bulaştığında bir sonraki emişinde bu mikropları anne göğsüne iletir ve hızla bunlara özel antikorlar üretilmeye başlanır. Anne sütü, bebeğin sağlık kaynağıdır. ANNE SÜTÜNÜN ANNEYE FAYDALARI Bebek doğduktan kısa bir süre sonra emmeye başlarsa, emme sonucu anneden salgılanan hormonlar sayesinde annenin uterusu kasılır ve kanama yavaşlar. Anne yalnızca emzirerek bebeği besliyorsa büyük olasılıkla en az altı ay adet görmez ve bu süre içinde tekrar hamile kalma şansı düşer. Emzirme, meme, rahim ve rahim ağzı kanserlerine yakalanma riskini azaltır. Osteoporoz ve kemik kırığı riskini azaltır. Emzirme bebekle duygusal bir bağ oluşturarak anne ile bebek arasında bağlanmaya yardımcı olur. Her emzirmede anneye kendisini iyi hissettiren ve süt salgılatan hormonlar salgılanır. Prolaktin ve oksitosin adı verilen bu hormonlar, bebekle anne arasındaki bağı teşvik eder, anneye doğumun getirdiği duygusal ve fiziksel stresi azaltır. Emzirme,bebeğin doğuştan beklediği birşeydir. Bir anne bebeğini biberonla beslediği zaman onu gevşekçe ve göğüslerinin engel oluşturmaması içi dışarı tarafa tutar. Emzirdiğindeyse bebeğin yanakları annesinin tenindedir ve emzirme tüm bedenle kucaklamadır. Bu tekrarlanan tüm bedenle kucaklaşmaların yarattığı duygusal bağ güçlü bir bağdır. Hem emzirme döneminde hem de gelecekte anne bebek ilişkisi açısından olumlu sonuçları olacaktır. Emzirme,anne kimliğine geçmenizi kolaylaştırır. Anne tüm bu dönemde bebeğin bedenini ve kişiliğini herkesten iyi öğrenir. Ağlamasının ne anlama geldiğini herkesten iyi bilir. Emzirme, annenin güvenini ve annelik becerilerini geliştirir. Emzirmenin en güzel taraflarından biri yoğun bir gün esnasında küçük molalar yapmaktır. Anne bebeğini emzirirken o kısa sürede bile bir süre dinlenmiş olur. ANNE SÜTÜNÜ ARTTIRMAK İÇİN NELER YAPILMALI Öncelikle annenin emzirmeyi gerçekten istemesi gerekir. Anne sütünü arttırmak için bebek optimum uygun koşullarda emzirilmelidir. Bu koşulları sağlamak için: 1- Doğum sonrası, bebekle başbaşa yeterli zaman geçirmesi, kalabalığı azaltmalı ve yoğun misafir ağırlama zamanını kısıtlamalıdır. 2- Bebeğin altı kirliyse değiştirilmeli, sıkı sarılıysa örtü açılıp emzirilmelidir. 3- Bebek çok ağlıyorsa emmeye konsantre olamayacağı için önce sakinleştirilmelidir. Emzirirken anne sevgisini daha çok hissetmesi için onunla konuşmalı, okşamalı ve kucaklamalıdır. 4-Meme değiştirirken veya uzun süre emdiğinde arada huzursuzlandığında bebeğin gazı çıkarılmalıdır. 5- Stres ve yorgunluk sütü azaltır. Mümkünse emzirmeden önce 10dk dinlenmeli, ağır işlerden kaçınmalıdır. Uykusuz kalmamaya ve stresten uzak durmaya çalışılmalıdır. 6- Emzirmeden önce sıcak duş almak, memeye masaj yapmak sütü arttırabilir. 7- Bol sıvı içmeli ve dengeli beslenmeye dikkat edilmelidir. Günlük uygun miktarda sıvı alınmalı, öğün atlanmamalı ve bütün besin guruplarından dengeli, taze ve mevsimine uygun gıdalarla beslenmelidir.
Anlaşmalı Kurumlar




-İletişim-
BaÄŸdat Caddesi, Noter Sokak, No: 18.
Su Apartmanı, Kat 5, Daire 10
Caddebostan-Kadıköy / İstanbul
Çalışma Saatleri
Haftaiçi
9:00 – 18:00
Cumartesi
9:00 – 14:00